3 Aralık 2013 Salı

Çingenelerin Kraliçesi: Esma Recepova

09/07/2008

Yüzyılın Çingene şarkıcısı; 47 çocuk annesi; bir yıl içinde 400 konser verebilen, iki binden fazlası yardım amaçlı olmak üzere 15 binden fazla konser vermiş bir sanatçı, 108’i single, diğerleri albüm formatında yayınlanmış 586 tane müzik çalışmasının sahibi; Uluslararası Roma Örgütünün seçtiği Roman Kültür Bakanı, iki kez Nobel Barış Ödülü adayı, Makedonya Birleşmiş Milletler Mülteciler İyiniyet Elçisi, Kızıl Haç aktivisti ve ‘Çingenelerin Kraliçesi’.


Esma Recepova ne o, ne bir diğeri ama hepsi. Çingene kültürünün Balkanlardaki en önemli temsilcisi olmasından öte yaşamını ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadeleye adamış, tüm dünya Çingeneleri için bir rol model.

Önce isimden başlamalı. Çünkü tanıdık kültürlere yabancılaşma, yakını ırak etme, artık isimlere bile bulaşmış durumda. Makedonca ile Türkçenin arasına frenkçeyi koyunca, bildiğimiz Esma Recepova oluyor size Esma Redzepova. Aslında, Esma Recepova (mak. Есма Реџепова) da Yugoslav Çingenelerinin çoğunda olduğu gibi bir müslüman isim ve soyadına sahip.

Esma’nın bir diğer adı da, 1976 yılında, Hindistan’da düzenlenen Çingene Müzik Festivali vesilesiyle İndira Gandhi tarafından verilen ‘Çingenelerin Kraliçesi’. Özgürlüklerine son derece düşkün olan Çingeneler, kralı, kraliçeyi ne kadar dikkate alırlar bilinmez ancak Esma Recepova, 50 yılı aşan müzik yaşamıyla Çingene müziğinin yaşayan en güçlü temsilcilerinin başında geldi. Çağdaş Çingene müzğinde ilk defa Çingenece söyleyen de, şarkılarının büyük bölümünü kendi yazan da, kazandığı paraları evlat edindiği onlarca çocuğuna ve daha birçok başka yardım işine harcayan da, bugün 65 yaşında da olsa hala ülke ülke konserler veren de yine o oldu. Esma, bugün hala Balkan müziğinin bütün zenginliklerini harmanlayıp yalın bir dille bize ulaştırıyor ve verilen tanımlamaları ve her türlü ödülü sonuna kadar hak edecek şekilde saf Çingene müziğinin nasıl olması gerektiğini bizlere öğretiyor. Şarkıları ilk defa dinleyenler için tekdüze gibi gelse de, bir süre sonra Esma’nın temiz sesinin arkasındaki vokalleri, enstrüman zenginliğini ve melodi geçişlerini farkettikçe ne kadar güçlü bir altyapıya sahip olduğuna ve aslında farklı Çingene müziği biçimlerini eşsiz bir biçimde sunuyor oluşuna tanık oluyor ve bugün farklı ülkelerden birçok Çingene müzisyenin ve Çingene müziği yapan kişi ve grupların aslında nerelerden beslendiğini daha iyi anlıyoruz.

Esma, Makedonya’nın masalsı kasabası, Şutka’da (ilgilenenler için bkz. belgesel film; Şutka: Rekorlar Kitabı), Makedonya gibi karmakarışık etnisiteli ve müziğin gündelik yaşamın bir parçası olduğu bir ailede dünyaya geldi. 13 yaşında Üsküp’te katıldığı ve radyoda da yayımlanan amatör bir şarkı yarışmasında birinci olmasıyla ve bundan daha önemlisi ileride önce hocası, daha sonra da eşi olacak

Steva Teodosievski ile tanışmasıyla masallara uymayacak kadar gerçekçi (Çingeneler bu hayatı en gerçek yaşayan insanlar değiller midir?) ama bir o kadar da masalsı hayatı başladı. Esma’nın solisti olduğu Ansambl Teodosievski, 40 yıl boyunca verdiği sekiz binden fazla konserle Balkanlar’ın en önemli ve popüler gruplarından biri oldu. Steva ile birlikte yetim veya sokaklarda yaşayan, farklı etnisitelerden 47 çocuğu evlat edindiler ve konserlerinden kazandıkları paralarla veya işler kötü gittiğinde sattıkları altınlarıyla onları ve daha başka birçok çocuğu bugün Makedonya’nın önde gelen vatandaşları ve müzisyenleri olarak yetiştirdiler. Steva’nın 1997 yılındaki ölümünden sonra Esma yaşadığı Belgrad’dan Üsküp’e geri döndü ve çalışmalarını burada sürdürdü.

Makedonya’ya dönüşü, Makedon Çingenelerince çoşkuyla karşılandı ve ülkede yaşanan hızlı demokratikleşmeden Çingenelerin da haklarını almaları için onlara güç verdi. Kendisiyle yapılan söyleşilerdeki sorulara verdiği cevaplar hep dikkat çekici oldu:

" Çingenelere karşı ayrımcılık her zaman var oldu, fakat Çingeneler bunu her zaman ağırbaşlılıkla karşıladılar ve bununla mücadele ettiler. Çingenelerin zorlu, fakat dünyanın her yerinde kozmopolit (dünya vatandaşı) olarak yaşayan ve belki de insanlık tarihinde başkalarıyla savaşmamış, ya da onları asimilasyona uğratmamış tek insan topluluğu olduğunu söylemeliyim. Çingenelerin düşüncelerine gıpta edilmeli ve kültürleri tanınmalıdır. Ben de küçük bir kızken ayrımcılıkla karşı karşıya geldim. İlkokula başladığımda bir kız tenim koyu olduğu için yanıma oturmak istemedi, çünkü ben diğerlerinden farklıydım. Şarkıcı olarak da zor anlarla karşı karşıya kaldım, fakat kötü anıları unutmaya ve Esma Recepova Teodosievska olarak başıma gelen iyi şeyleri hatırlamaya çalıştım… Başarılı olduklarında bazı Çingeneler, Çingene olduklarını unutmak istiyorlar. Ne yazık ki bazıları artık Çingenece konuşmayı istemiyor. Fakat bugün artık bazı şeyler yavaş yavaş değişiyor ve başarılı Çingeneler de kökenlerine geri dönüyorlar… Ben dünya müziğinde farklı bir yere sahip olabilirim ama bu asla Çingene olmamla ilgili değil. Evet, Çingene kültürünü görünür kılmak ve Çingeneleri ve Çingene olmayanları bir araya getirmek için çok çalıştım, fakat bu yaptıklarım müstesna değil sıradan şeyler."

"Bize ait olan için mücadele etmek zorundayız, yetkililere bizim burada yaşadığımızı sürekli olarak hatırlatmak zorundayız, sorunu sadece görmekle yetinemeyiz’ diyen, Belgrad dönüşünde Şutka’ya ilk ziyaretinde, yetkilelere Şutka’nın yollarını döşemedikleri sürece oraya gitmeyeceğini söyleyen ve o yetkililere o yolları döşeten, daha sonra da bunu kendi ayaklarının çamura batmamasını sağlamak için değil orada yaşayan Roman insanların adına yaptığını ifade eden Esma’dan, hem Türkiyeli Çingenelerin hem de diğer ezilenlerin ve insan hakları savunucusu diğer insanların öğrenecek çok şeyleri var. Bugün, Sulukule yıkılırken gidip orada iki davul çalmak bir klarinet üflemekle hakların savunulamadığı ortadadır. Esma elli yıldır sadece şarkı söylemiyor, O, elli yıldır tüm Yugoslav ve Makedon Çingenelerinin varlığını ispatlıyor ve aslında sadece Şutka’nın değil tüm dünya Romanlarının ve diğer tüm ezilenlerin yollarını döşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder